ömer hayyam a yanıt
ÖMER HAYYAM’A YANIT
 
Benden Muhammed Mustafa'ya saygı ve selam:
Deyin ki, hoş görünürse, bir şey soracak Hayyam:
Neden Yüce Efendimizin buyruklarında
Ekşi ayran helal da güzelim şarap haram?
+
Benden Hayyam' a selam söyleyin demiş peygamber;
Sözlerimi yanlış anlamışsa çiylik eder:
Ben şarabı herkese haram etmiş değilim ki
Hamlara haramdır, doğru, ama olgunlar içer.
+
Cennette huriler varmış kara gözlü
Şarabında oradaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda şarap bir yanda sevgili.
+
Gökte bir öküz varmış, adı da Pervin,
Bir öküz de altındaymış yerin.
Siz tepişmesine bakın,
Aradaki su eşşeklerin.
X3
HACI BEKTAŞ VELİ'DEN
  
Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
Hakk'ın yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde…
 
Sevgi muhabbeti kaynar yanan ocağımda
Bülbüller şevkle gelir, gül açar bağımızda
Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda
Arslanlar, ceylanlar dosttur ocağımızda
 
Dostumuzla beraber yanarız
Her nefeste aşk ile yaradanı anarız
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör
Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.
 
Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin sözünden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez, uç da değildir.
 
Dervişlik hırkada, taçta değildir
Hararet nardadır, saç'ta değildir
Her ne ararsan insanda ara
Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değildir.
+
Alevi-Bektaşi. Şiirleri Antolojisi. İsmail Özmen. C.1, s.59
X4
M. AKİF ERSOY’DAN: YA TAASSUP
 
Ya taassup! O kadar yol almış maskaraca
Bir yol almış ki, bakarsın başı misvaklı hoca
Mütehassısken edepsizliğin eşkâlinde
En ufak şeyden olur dini hemen rencide.”
+
“Müslümanlık denilen ruh-i ilahi arasak
Müslüman’ız diyen insan yığınından ne uzak!.”
+
Hamakatin aşıyor hadd-ı itidalı yeter.
Ekilmeden biçilen tarla nerde var, göster.”
 
Bekayı hak tanıyan, sa’y-i bir vazife bilir.
Çalış, çalış ki, beka, sa’y olursa hak edilir.”
+
“Müslümanlık nerde, geçmiş bizden insanlık bile
Âdem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile
Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir
Varsa şayet söyleyin, bir parçacık insafınız
Böyle kansız mıydı ”haşa” kahraman eslâfınız? (Geçmişiniz…)”
 
“Demek, İslam’ın ancak namı kalmış Müslümanlarda”
+
“Gaza” namıyla dindaş öldüren biçare dindaşlar”
+
(6 Ocak 2001. Star. Yaşar Nuri Öztürk. Safahat’tan...)
X5
BİR BAYRAK DİKER GİDERİM
 
Bir şah olsam hükmeylesem cihana
Kilise, mescidi yıkar giderim
Okullar yapardım bütün insana
Cehaleti kökten söker giderdim
 
Fabrikalar kurar idim her yerde
İkiliği kovar idim bu serde
Ayrı gözle bakmaz idin bir ferde
Cihana bir gözle bakar giderdim
 
Gerçek insanları bilirdim Allah
Ondan gayrısına tapmazdım billah
Ne Kâbe kalırdı ne de Beytullah
Yerine bir arpa eker giderdim
 
İnsanlıktan başka olmazdı cennet
Yok olurdu İsa, Musa, Muhammet
Kalkardı dünyada mezhep tarikat
Dinlerin bağını çözer giderdim
 
Bir olurdu zengin, fakir her zaman
Çaresiz dertlere olurdum derman
Ne gavur kalırdı ne de müslüman
Tümün bir yola çeker giderdim
 
Gece gündüz çalışırdım millete
Bir faydalı kul olurdum elbette
Bir ırmak olurdum güneşten öte
Yeni fezalara akar giderdim
 
O günü görseydim yüzüm gülerdi
Dünyada insanlar bayram ederdi
Ne bir silah, ne bir atom kalırdı
Bir ulu deryaya döker giderdim
İBRETİ der varlığımız bitmezdi
İnsanoğlu yanlış yola gitmezdi
Ayrı gayrı devlet icap etmezdi
Dünyaya bir bayrak diker giderdim
 
AŞIK İBRETİ, İLME DEĞER VERDİM
Can Yayınları 6l. 1966 1. baskı, s. 23
+
NOT: Bu şiiri İbreti ile birlikte 5 kişi sahiplenmektedir.
1. Maraşlı Mehmet oğlu Ahmet Kartakkanat (Kul Ahmet)
2. Sivas KangallıHamit Başıbüyük (Kul Hayrani)
3. Maraşlı Derviş Mermertaş (Prişan Derviş)
4. Halil Öztoprak’ın varisleri.
5. İbreti
G. 17.3.2010
X6
SAFSATAYA UYMAYANLARIZ
 
Biraz hâyâ eyle hor bakma zâhit
Her olur olmazı duymayanlarız
Bu bir hakikattir çokları şahit
Softalığı hüner saymayanlarız
 
İbadet mağrur yüksek uçanlar
Aklınca sırat köprüsünden geçenler
Halkı Haktan ayrı görüp seçenler
Böyle safsataya uymayanlarız
 
Fezaya yol açtı ilimi bilenler
Hâlâ gaflettedir tespih çekenler
Sonra ahirette hülle giyenler
Bizler o hırkayı giymeyenleriz
 
Ta evvel tanırız bu doğru yolu
Gerek akıllı say gerek deli
İnsanlık aşkıyla kalbimiz dolu
Muska yazıp halkı soymayanlarız
 
Gayemiz hizmettir şâki değiliz
Sömürücü yahut fâki değiliz
İBRETİ, fesadın kökü değiliz
Âşk, hizmet yolundan kaymayanlarız
+
AŞIK iBRETİ, İLME DEĞER VERDİM.
Can Yayınları 6l. s. 45
G 7.4.2010
X7
BUDİST ÖĞRETİSİ
 
Budist rahipler, artık yetiştiğini düşündükleri bir öğrencilerini, yola çıkmadan önce çağırdılar. Başrahip öğrenciye tek bir soru sordu:
"20 yıldır buradasın, neler öğrendin?"
"Yedi gerçek öğrendim" dedi öğrenci.
"Yirmi yıldır buradasın, sadece yedi gerçek mi öğrendin?"
"Evet, yedi gerçek öğrendim..."
"Say" dedi başrahip, "birincisi..."
"Dostluklar ikiye ayrılır: Kalıcı dostluklar ve geçici dostluklar. Hayatta bir zorluk ortaya çıktığı anda bozulan dostluklar daha çoktur, kalıcı dostluklar çok azdır..."
"İkincisi" dedi başrahip.
"İnsanların çoğunluğu kalplerini ve beyinlerini geçici değerlere ayırmışlar. Bu değerler uğruna kendi gerçek niteliklerinden taviz vermekten, kötü şeyler yapmaktan çekinmiyorlar..."
"Üçüncüsü" dedi başrahip.
"İnsanlar, amaçlarına ulaşmak için birbirlerini ezmekten çekinmiyorlar. Oysa başkasına kötülük yaparak elde edilen her şeyin geldiği gibi ellerinden gideceğini anlamıyorlar..."
"Dördüncü" dedi başrahip.
"İnsanlar gerçekte bir anlamı ve önemi olup olmadığını hiç düşünmedikleri fakat değerli ve anlamlı saydıkları şeyler yüzünden birbirlerine zarar veriyorlar... Bu şekilde hayatı birbirlerine zehir etmeye alışmışlar."
"Beşinci" dedi başrahip.
"Herkes yanlışın nedenini, başarısızlığın nedenini başkalarında arıyor."
Kimse, başına ne geldiyse aslında kendi yüzünden geldiğini anlamıyor, kendi suçunu, yanlışını kabul edip düzeltmiyor..."
"Altıncı" dedi başrahip.
"İnsanlar helal lokmanın ve bölüşmenin değerini bilmiyor. En lezzetli lokmanın helal lokma olduğunu unutuyorlar. Vicdanları ve mideleri arasında kaldıkları zaman midelerini tercih ediyorlar..."
"Yedinci" dedi başrahip.
"İnsanlar bir şeye dayanmadan yaşama gücünü bulamıyorlar. Bu yüzden çoğu zaman anlamsız şeylere sarılıyor, güveniyorlar. Asıl sarılmaları ve güvenmeleri gereken belki de tek duygunun sevgi olduğunu anlamamakta ısrar ediyorlar..."
"Güle güle" dedi başrahip
+
Bilmediğini bilenin arkasından gidin,
Bilmediğini bilmeyeni uyandırın,
Bilmediğini bileni öğretin,
Bilmediğini bilmeyenlerden kaçın
(Konfiçyus)
X8
PERDEYİ KALDIRMAK İSTİYORSAN
 
Aşağıdaki satırları TASAVVUFİ HİKMETLER ADLI KİTAPTAN ALIYORUM.  (İbn Atâullah el-İskenderi. Kurtuba kitap. Birinci Basım. Kasım 2009. s. 61)
İslam’ın özü: Hakk’ı bilerek ve hissederek tanımak ve gereğini yapmaktır.
İslam’ın Türkçe karşılığı da zaten Hakk’a teslim olmaktır; yani iyi olanı, doğru olanı, güzel olanı ve erdemli davranışları yerine getirmektir.
Hakk, görülmez; çünkü maddi bir varlık değildir; ancak bilinir, hissedilir ve dediğim gibi gereği yerine getirilir.
+
İşte kitapta yazılan:
HAKK’I ÖRTEN PERDE YOKTUR
 
“Cenâb-ı Hak perdelenmiş değildir. O'nu görmekten perdeli olan sensin.
Çünkü eğer bir şey O'nu perdeleseydi, aynı zamanda saklamış olurdu.
Ve şayet O'nu bir saklayan olsaydı, O'nun varlığını kuşatmış olacaktı.
Her kuşatan da, kuşattığı şey için kahhârdır (galip ve karşı ko­nulmazdır).
Halbuki kulları üzerinde kahhâr olan O'dur.
Vâcib-ül Vücûd (Varlığı kendinden olup var olmak için başkasına muhtaç olmayan, varlığı zorunlu olan Allah) olduğu için, Hak Teâla hazretlerine bir şeyin hicâb (perde) olması imkânsızdır.
Kul ise, varlığı olmadığından dolayı hicâb (perde) onun için kaçınılmazdır.
Nitekim, yokluk ile varlık arasında bir nispet aranmaz.
Cenâb-ı Hak dilediği kimseden, dilediği surette ve dilediği zaman yokluk perdesini kaldırarak o bahtiyarın Hakkı gören gözünü müşahede nuruyla nurlandırır da kendisinin perdelenme sıfatından pâk ve uzak olduğunu bil­dirir.”
+
Eğer doğru, dürüst yaşamı yeğlersen, kimsenin gönlünü kırmaz, hakkını yemezsen, çıkarın için yalan söylemezsen, kanaatkâr bir yaşama razı olursan; dedikodudan, başkasını çekiştirmeden, kendini büyük görmek ve başkalarını aşağılamaktan kaçınırsan “Hakk, gözünü müşahede nuruyla nurlandırarak” gözünü açar.
Öyle ki Tanrı’nın söyleyen dili, gören gözü, duyan kulağı olursun. Bunun anlamı şudur: Ağzından olumsuz bir söz çıkmaz, gözün harama bakmaz, gereksiz sözlere kulağın kapalı olur.
Uzatmayalım; Hakk’a erişmek istiyorsan bütün kötü olan davranışlarından, huylarından, mal mülk sevdasından, makam mevki düşkünlüğünden; asıl önemlisi şan ve şeref düşkünlüğünden sıyrılıp mütevazı bir yaşamı seçmelisin ki gözlerinden Hakk’ı örten perde kalksın ve huzur, güven içinde mutlu bir yaşam sürdürebilesin…
Eren Bilge, G. T. 29.4.2010
X9
İBRAHİM EDHEM’DEN
 
Bir gün İbrahim Edhem, Şakîk'e sormuş:
"Ge­çim hususunda düsturunuz nedir?"
Şakîk cevap ver­miş;
"Bulursak şükrederiz, bulmazsak sabrederiz…"
İbrahim Edhem bunun üzerine:
"Belh'in köpekleri de sizin yaptığınızı yaparlar…" deyince; Şakîk:
"Ya siz ne yaparsınız?.." demiş.
İbrahim Edhem de şöyle yanıt vermiş:
"Biz, bulduğumuzda dağıtırız, bul­madığımızda şükrederiz".
+
Bilindiği gibi İbrahim Edhem Belh kentinin sultanlarındandı…
Ne var ki bu sultanın bir huyu vardı.
Allah’ı arardı.
 
Bir gün yatağında yatarken, sarayın damından sesler duydu.
Yatağından kalkarak: “Hey oradakiler! Damda ne arıyorsunuz?” diye sordu.
 
Damdakiler yanıt verdi:
Devemiz kayboldu da…”
 
İbrahim Edhem darıldı:
“Damda deve aranır mı?”
 
Damdaki erenler yanıt verdi.
“Ya İbrahim Edhem, sarayda oturarak Allah aranır mı?”
+
İbrahim Edhem’in aklı başına geldi.
Gerçekten de Sarayda oturarak vuslata erilmezdi.
 
Malını mülkünü, tacını tahtını bıraktı,
Çulsuz çuvalsız sokaklara çıktı.
 
Bu yazıyı şimdilerin allamelerine aktarıyorum.
Yatı, katı var, çoklarının…
 
Böyle dindarlık mı olurmuş: Bir eli yağda, bir eli balda,
Şan şöhret, ün mevki avında,,,
Milyarlarca dolar karşılığında televizyonlarda…
 
İbrahim Edhem’den bir söz daha aktarıyorum:
Yemin ederim ki ben bu tür cahillerden korkuyorum…
 
Unutulmaz bir sözü daha vardır üstadın:
“Vahşi hayvandan kaçtığınız gibi câhil halktan kaçın…"
 
Cahillere haber anlatmak deveye hendek atlatmak gibidir.
Ne var ki gerçekleri de söylemek gerekir…
Eren Bilge, 7.5.2010
+
İBRAHİM EDHEM HAZRETLERİ
 
Afganistan’ın Belh şehri. Sultan İbrahim Ethem'in yaşı çok gençti. Av meraklısıydı. Mahiyetindekilerle beraber ava gitmişti. Sahrada birden bir ceylan beliriverdi. İbrahim Ethem atılıverdi ceylanın peşine. Sultan birden durdu. Elini gözlerine siper edip ilerdeki karartıyı süzmeye başladı. Yaklaştı. Bir karga eli ayağı bağlanmış çaresiz bir adamı besliyordu. Şaşırmıştı. Hemen adamın elini çözdü derdini dinledi.
Haramiler tarafından soyulup bu sahrada ölüme terk edilmişti adam.
Avı bırakarak adamı sarayına getirtti. Bu hadise İbrahim Etmemi derinden etkilemişti. Artık ava gitmiyordu. Bir karganın insana olan merhametini gördükten sonra hayvanlara el kaldırmaktan vazgeçti. Onu esas düşündüren o kargayı oraya sevk edip carsız adamı sahrada besleyen İlahi Merhametti. Geceler ve gündüzler boyu tefekkür etmeye başladı.
İbrahim Ethem bir gece tahtı üzerinde uyuyakalmıştı. Aniden bir gurultu koptu ve irkilerek uyandı. Tavandan sesler geliyordu. Damda birisinin gezdiğini fark etti.
Damdaki kimdir diye seslendi.
Tanıdık biriyim devemi kaybettim onu arıyorum.
Şaşkın adam, damda deve olur mu?
Sen ALLAH u Tela’yı altın taht ve süslü elbiseler içinde olduğun halde arıyorsun da benim damda deve aramam mı tuhaf geliyor?
Bu hadisenin hikmetini anlayan sultan tacını ve kaftanını karsılaştığı bir çobanla değişti. İlahi aşk atasıyla dünya sultanlığını bir hırkaya değişmişti. İnzivaya çekildi ve aşk atasıyla yanmaya başladı.
İbrahim Ethem Hazretlerinden;
Kalbiler 10 şey sebebiyle ölür:
1- ALLAH’I bilip, hakkını ödememek
2- ALLAH’IN kitabını okuyup, hakkını ödememek, onunla amel etmemek
3- Şeytana düşmanlığı iddia edip, onu kendisine dost ve yâr edinmek
4- Resûlüllah'a (SAV) muhabbetinizi iddia edip, onun izini ve sünnetini terk etmek
5- Cenneti sevdiğini iddia edip cennet için amel etmemek
6- Ateşten korktuğunuzu iddia edip, günahlardan sakınmamak
7- Ölümün hak olduğunu kabul etmek, fakat ona hiç hazırlık yapmamak
8- Başkasının ayıplarıyla kendi ayıplarını görmemek
9- ALLAH’IN verdiği rızkı yiyip ona şükretmemek
10- Ölüleri defnedip ondan ibret almamak
Aşk öyle bir tufandır ki; uğradığı yerlerdeki han u mânian yıkar; padişahları derviş eder."
İşte İbrahim Edhem Hazretleri...
Dillere destan olmuş Belh şehrinin hükümdarı. İlâhî aşkla tutuşunca sarayı terk etti.
Niyazi Mısri Hazretleri, bunu kaleme alarak:
İbrahim Edhem'i derviş eden aşkındır
Derdine düşenin tacı târ u mâr olur
Diye aşkın gücünü dile getirir.
"Aşk, saltanattan terk ettirir. Her şeyin sınırı vardır ama aşk sınır dinlemez. Zincirler koparır."
İnsanın sinesine ALLAH sevgisi düştüyse artık onun bütün hücreleri o sevgiyle tutuşur. Tacı, tahtı görmez. Saltanatı terk eder.
İbrahim Edhem Hazretleri, sarayı terk edince oğlu ve vezir-i vüzera peşine düştüler. Onu, bir ırmak kenarında dalgın ve mest halde gördüler. Dediler ki:
- Hünkârım! Saray sizi bekliyor. Biz, sizi götürmeye geldik.
İbrahim Edhem Hazretleri başını çevirdi:
- Beni hangi saraya davet ediyorsunuz, taştan kerpiçten yapılan saraya mı? Ben, şimdi gönül sarayına sultan oldum. O saray sizin olsun, dedi ve dönüp bakmadı bile.
"ALLAH, murat ettiği zaman birçok sebepler halk eder ve kulunu irşat eder. Kul ister padişah, ister sıradan bir insan olsun, fark etmez. Kulun kendisinde istidam-ı ezelî varsa ALLAH, verdiğini geri almaz. O, ortaya çıkar."
İbrahim_i Edhem " Kuddise Sirruh" hazretlerine sordular ki;
"ALLAHü Teala, "Ey kullarım! Benden isteyiniz! Kabul ederim, veririm" buyuruyor. Hâlbuki, istiyoruz, vermiyor?"
Cevap buyurdu ki;" ALLAHü tealayı çağırırsınız... O’na itaat etmezsiniz.
Peygamberini " sallallahü aleyhi ve sellem" tanırsınız... O'na uymazsınız.
Kuranı Kerimi okursunuz... Gösterdiği yolda gitmezsiniz.
Cenab-ı Hakkın nimetlerinden faidelenirsiniz... O'na şükretmezsiniz.
Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilirsiniz... Hazırlıkta bulunmazsınız.
Cehennemi asiler için yarattığını bilirsiniz... Ondan sakınmazsınız.
Babalarınızın, dedelerinizin ne olduklarını görür... İbret almazsınız.
Ayıbınıza bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırsınız.
Böyle olan kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına, gökten ateş yağmadığına şükretsin!
Daha ne isterler? Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi ?"
Yener Balta, 7.5.2010
X10
ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLMEK
 
Ben söylemiyorum; Gazali söylüyor.
Bakalım Gazali ne diyor:
+
GAZÂLÎ (H. 455-505)
Gazâlî, "İnsanlar uykudadırlar, öldükten sonra uyanacaklardır" hadîsinin işaret ettiği uyanma işi­nin, ancak, böyle bir saf kalbin Allah tarafından uyandırılmış olmasıyla ve daha dünyada mümkün olduğunu ileri sürmüş”tür.
ANA HATLARİYLE İSLAM TASAVVUFU TARİHİ. Prof Dr. Cavit Sunar. Diyanet Yayınları. 1978. s. 52
+
Öldükten sonra dirilmeyi insanlara yanlış anlatmışlardır. Bütün dinlerde bu böyledir: İnsan ölecek, mezara girecek, sonra dirilecek, hesap verecek…
Ne var ki böyle bir anlayış tıp ilmine aykırıdır. Ölen, kayan bir yıldız gibi kayıp gitmiştir. Toprağa karışmıştır. Ancak arkasında kalanların anılarında olumlu olumsuz anılar kalır. Eğer, olumlu davranışları yoğunsa; bu, “ÖLÜMSÜZLÜKLE” anılır.  Böylece uzun süre insanların hafızalarında yaşar. Zamanla bu da kaybolur, tarihe karışır.
İnsanların öldükten sonra dirilecekleri topluma; devletler, krallar, imparatorlar ve yöneticiler tarafından dayatılmıştır. Çünkü devletlere, yöneticilere öldükten sonra cennete gittiğine inanan şehitler gerektir. Şehitlik kavramı olmazsa asker kola kolay ölüme gitmez. Devletler de,  İmparatorlar da, Krallar da fetih hakkını kullanamaz…
Bu kısa girişten sonra gelelim asıl konumuza. Gazali’nin de dediği gibi “öldükten sonra dirilmek” değişmeceli (mecazi) anlamlıdır ve altı çizili tümcede de belirtildiği gibi öldükten sonra dirilmek yaşarken söz konusu olacaktır.
İnsanın ölmesi demek; kötü davranışlardan sıyrılması, hırslarına gem vurması, nefsini temizlemesi anlamındadır. Böylece ortaya yepyeni bir insan çıkar.
Demek oluyor ki insan; kötülükten vazgeçecek iyiliğe adapte olacak. Sade ve kanaatkâr bir yaşam sürdürecek… İyilikle, erdemle dolu yepyeni bir insan olacak. Bu arada kendisini fikren ve ruhen geliştirecek, bilgisini artıracak.
İnsanın bu yeni oluşumuna “ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLMEK” adı verilir. Artık insan madde âlemini bırakmış mâna âlemine geçmiştir. Bu oluşum da, din ilminde,  “Ölmeden önce ölmek”  ve “Yeniden doğmak” diye adlandırılır.
Bu aşamadan sonra insan geçmişiyle hesaplaşmaya başlar. Geçmişte yaptığı yanlış davranışlar zaman zaman anılarında canlanır ve bu yanlış davranışlarının utancı ve cezasını çeker ki bunu da ahrette hesap verme denir.
Ne mutlu “Ölmeden önce ölenlere” ve “Yeniden doğanlara” ve de hesabını yaşarken verenlere…
Eren Bilge, 16.5.2010
X11
LEDÜN İLMİ
 
Tanrı'nın gölgesine girince insan bütün korkular ve ölümlerden korunur. Tanrı'nın vasıflarıyla nitelenir.
Tanrı 'Hayyul Kayyum' (Her zaman var olan ve zevalsiz olan) vasfına erişirsin. Ölüm seni uzaktan görünce ölür gider.
Tanrısal hayata kavuşursun.
Önce sessiz ve sakin ol ki kimseler duymasın. Bu ledün ilmini altı bin yıl, isterse Nuh gibi uzun ömrün olsa da, medreselerde okusan da elde edemezsin.
Bir gün, bir Tanrı ile olmak o bin yıl tahsil elde etmekten daha üstündür.
(Mak.M. 118; Chittick 103)
+.
(Prof. Dr. Erkan TÜRKMEN. Şems-i Tebrizi’nin Öğretileri. NKM Yayınları. 3. Baskı. Ağustos 2009. s. 98)
+
Bu küçük alıntıda din ilmi ile ilgili açıklanması gereken  kavram vardır. Bunları alta alta şöyle sıralayabiliriz:
1. ledün ilmi,
2. Tanrı'nın gölgesine girmek
3. Tanrısal hayata kavuşmak
4. Bir gün bir Tanrı ile olmak
Bu kavramlar açıklığa kavuşturulmadan yukarıdaki paragraf anlaşılmaz.
1. ledün ilmi: İlm-i ledün de denir. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü’ne göre (Prof. Dr. Süleyman uludağ) Allah’tan vasıtasız gelen bilgi, ilham…
Allah katından gelen ilim olarak tanımlanır. Tahsil yapmadan, çaba göstermeden, Allah tarafından vasıta olmaksızın kula öğretilen bilgi olarak da açıklanır… (Bkz. S. 60KASAVVUFÎ HİKMETLER. İbn Atâullah el-İskenderi. Kurtuba Kitap. Birinci Basım. Kasım 2009 s. 60)
2. Tanrı'nın gölgesine girmek: Bu kavramın da birkaç tanımı yapılabilir; ancak burada anlatılmak istenen aklı başında bir din öğretmenin öğrencisi olmak öğütlenmektedir. Din öğretmenliği ise kutsal kitapları ezberleyen nakilciler olmayıp; dini, akıl, bilim, erdem, mantık, sağduyu, mantık kurallarına göre yaşan kişi demektir.
3. Tanrısal hayata kavuşmak: Tanrısal yaşama kavuşmak ölümsüzlüğe erişmek anlamında kullanılmaktadır. Ölümsüzlük de din ilmine göre değişmeceli bir anlatımdır. Yoksa, ölümsüzlük, bir insanın ölmemesi demek değildir. Söz gelimi; İslam Peygamberi de kendisinin ölümsüzlüğünden söz eder ama “ölmeyeceğim” demez…
Okuyalım: “Biz senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedi mi kalacaklar?” (K. 21/34)
Burada İslam Peygamberine seslenen kendi içbenidir…
4. Bir gün bir Tanrı ile olmak: Bu kavram, 2. kavramlar yakından ilgilidir. Allah yolcusu aydınlanmış bir kişi ile dostluk kurmak, ondan aşı almak, ondan feyz almak bin yıllık tahsilden daha irşat edici bir anlamı vardır denmek istiyor…
Artık yukarıdaki küçük paragrafta ne denmek istediğini bir kere daha okuyunca rahatça anlayabiliriz.
Bir öğretmenden alarak kendi içbenliğini temizlersen, hırstan, makamdan kurtulup kendini doğruluğa dürüstlüğe adarsan tanrının gölgesine girmiş olursun. Bu demektir ki yaptığın doğru, dürüst, iyi davranışlar seni kötülükten kurtarır. Böylece tanrısal bir yaşama kavuşursun. Tanrısal bir yaşa demek de kaygısız, endişesiz, korkusuz, huzur ve güven içinde ekmeği bütün bir  yaşam sürdürürsün demektir.
Ancak bu ilm-i ledin’den kimseye söz etme. Çünkü anlamazlar; anlamadıkları içinde başına iş açarlar. İyisi mi dili tut. Bu sırrı layık olmayanlara verme… İsa budur için şöyle der:
“Mukaddes olanı köpeklere vermeyin ve incilerinizi domuzların önüne atmayın ki, onları ayakları altında çiğnemesinler  ve dönüp sizi parçalamasınlar…” (İncil. Matta. 7/6)
Eren Bilge, 24.5.2010
X12
TANRI VELİLERİ
 
Bir gün bir bilgin kişi uyandı ve elinde ne kadar mal mülk varsa: yatak, kitap v.s. Tanrı rızası için dağıtmak istedi.
Dolanıyor ve ağlayarak diyordu, "Bütün ömrümü evlenme boşanma davalarıyla geçirdim ve Tanrı kitabını ihmal ettim. Uğruna vaktimi ziyan ettiğim şeyler hakkında Tanrı'ya ne hesap vereceğim? Tanrı'ya görünen nesneleri nasıl gördüğün işittiğim sözleri nasıl algıladığım hakkında ne cevap vereceğim?"
Burada Tanrı kitabından kastı Kuran değildi. Yol gösteren veliler idi, zira Tanrı'nın canlı kitabı o velidir. Sureler de o dur ve onda başka ayetler de vardır.
Bu görünen kitabı (Kuran’ı HB) bir Yahudi de ezberleyebilir. Nitekim bir Yahudi Bağdat'ta kadılık yaparak hazineler dolusu mal elde etti ve yeraltına gizli olarak sığmaklar inşa ettirdi ve silahlı sa­vaşçılar topladı. Amacı halifeyi devirip Bağdat'ı ele geçirmekti.
Neyse hikâyeyi uzatmayalım, halife onun bu sahtekârlığından haberdar oldu ve onu yakaladı.
Kaderi ve Kuran ilmi onu kadı­lığa yükseltmişti ama içi Yahudilik ve köpeklik ile dolu idi (Makalat. M. 316; Chittick 103).
(Prof. Dr. Erkan TÜRKMEN. Şems-i Tebrizi’nin Öğretileri. NKM Yayınları. 3. Baskı. Ağustos 2009. s. 98-99)
+
Yukarıdaki açıklamaları Şems-i Tebriz-i Öğretileri adlı kitabından aldım. Bilindiği gibi Şems-i Tebriz-i; Mevlana’yı gerçek Tanrı bilgisine, din duygusuna ulaştıran bir velidir...
Veli’den kastım: Tanrı’yı koruyup gözeten insan demektir. Nasıl ki bir öğrenci velisi de öğrenciyi koruyup gözetir. İşte bunun gibi Tanrı velileri de Tanrı’yı koruyup gözetir…
Tanrı, öyle hayalimizde yarattığımız asıp kesen, dilediğini cezalandıran, dilediğini bağışlayan bir varlık değildir. Tanrı (Allah), günlük yaşamda her zaman karşılaştığımız olaylarda doğru olanı, güzel olanı, iyi olanı seçme ve yerine getirme işlemidir. Tanım olarak doğa ve toplum yasaları yanında genel ve ortak üstün değerlerdir…
Bir başka tanımla doğruluktur, dürüstlüktür, iyiliktir, güzelliktir, erdemdir, etik ahlaktır.
İşte Tanrı velileri (Her konuda olgunlaşmış Öğretmenler); her zaman doğruluktan, dürüstlükten, erdemden şaşmaz. Bu kavramları daima kutsallaştırır ve yüce tutar. Böylece Tanrı’yı korumuş olurlar.
Bunlar Tanrı’yı korudukları için Tanrı da bunları korur gözetir. Yani bu, şu demektir ki: Doğruluktan, dürüstlükten, iyilikten şaşmayan insanı kimse rahatsız etmez ve ona daima saygı duyar…
Şems, yukarıda parçada Tanrı kitabı ile olgunlaşmış insandan söz etmektedir. Böyle bir insanın eğitimine ve öğretimine girmeyi öğütlemektedir.
İnsanı mâna dünyası ile tanıştıracak olan olgunlaşmış, kendini yetiştirmiş bilge kişilerdir. Bektaşilerde Babalar, Alevilerde dedeler bu görevi üstlenirler…
Eğer bir insan; bilge kişinin öğretim ve eğitiminden geçmemişse mana âleminden haberi yok demektir.
Mana âleminden (dünyasından) haberi olmayan kişiler geldikleri gibi giderler… Dahası kimileri geldikleri gibi de gitmezler… Kendi yaşamlarını berbat ettikleri gibi başkalarının da yaşamlarını burnundan getirdikten sonra giderler…
Eren Bilge, 1.6.2010
X13
ERMİŞLİĞİN ANLAMI
 
Velayet (ermişlik) ne demektir? Bu bir orduyu, şehirleri ve köyleri idare etmek anlamında olmayıp kendi nefsini, konuş­mayı ve sessizliği kontrol altına almak ve öfke zamanında öfke, merhamet zamanında merhamet göstermektir.
Arifler, "Biz çaresiziz fakat O güçlüdür" demezler.
Eren kişi kendi niteliklerine sahip olup susması icap eden yerde susar, cevap vermesi gere­ken yerde cevabını verir. Birisine acınması gerektiğinde acır. Şa­yet bunları yapamıyorsa onun kendi nitelikleri yük olur. Kont­rol altına alınca onlara hâkim olur, onların hâkimiyetinden kur­tulur (Mak.A.27; Kon. 50).
(Şems-i Tebrîzi'nin Öğretileri. Prof. Dr. Erkan Türkmen. NKM Yayınları. 3. Baskı.  Ağustos 2009. s. 93)
+
Kitabın adı adresi de az yukarıda verilmiştir...
Bu açıklamayı yapan Mevlana’nın Öğreticisi Şems-i Tebrizi’dir.
 
Velayet veli’den gelir.
Veli ise koruyan, gözeten demektir.
Neyi korur, gözetir?
Allah’ı korur, gözetir…
Allah ne demektir?
Asıl bunu bilmek gerektir.
 
Allah öyle dilediğini bağışlayan,
Dilediğini cezalandıran,
Peygamber gönderen,
Kitap indiren,
Keyfine göre davranan bir varlık değildir…
 
Bütün genel ve ortak değerleri kapsayan bir kavramdır.
Bu kavramın içinde etik ahlak, erdem, sevgi, vicdan ve hoşgörü vardır.
Bunları yaşam ilkesi olarak kabul edenler,
Kısa zamanda Allah’a (gerçeğe) varır..
 
Allah, caminin kubbesinde değildir ki çıkıp eteğinden tutasın
Böylece Allah’a erişmiş olasın…
 
Bak, bu konuya Şems nasıl açıklık getiriyor:
“Önce kendi nefsini, beşeri eğilimlerini, denetim altına alacaksın.
Gerektiğinde öfke, gerektiğinde merhamet göstereceksin.” diyor…
 
“Eren kişi, olumlu niteliklere sahip olur
Susması gereken yerde susar,
Yanıt vermesi gere­ken yerde coşar.
 
Bunları yapamıyorsa kişiliği kendine yük olur.
Kötü duygularını yönlendirmeyi bilirse
Kont­rol altına alır, onlara hâkim olur,
Böylece nefsinin uşağı olmaktan kurtulur
Aklın egemenliğinde gerçeğe yol bulur..
 
Ben bu kadar söyledim sen geliştir.
Doğruluktan, dürüstlükten, iyilikten şaşmayan
Kısa zamanda Allah’a (Huzura ve güvene) erişir…
Veli olur, ermiş olur,
Şeytan’la güreşir…
 
Eren Bilge, 11.6.2010
x
X14
GERÇEKLERİ GÖREBİLMEK
 
“Ey oğul! Senin kendin hakkında düşünmen, tefekkür ve teemmül etmen sana yeter. Çünkü senin haricinde bir şey yoktur. “
(ARİFLERİN AYNASI. SADRETTİN KONEVİ. GELENEK YAYINCILIK Tercüme: Dilaver Gürer. Betül Güçlü. Ali Çoban. Birinci Basım. Şubat  2010 s.28)
+
Tefekkür ve teemmül etmek şu anlamda kullanılmıştır: “Kendin hakkında düşünmen, eksiklerini görmen ve gidermen…”
Demek oluyor ki, asıl olan insanın aklına güvenerek yola çıkmasıdır. İnsan azimli olur biraz da sabır gösterirse bütün engelleri aşar. Elbette insanın içinde yaşadığı aile, ekonomik ve sosyal koşulların de elverişli olması gerekir.
Burada insanın gelişmesine engel; kendisini olumsuz davranışlara sürükleyen, kötü eylem ve düşünceleridir. Burada asıl üzerinde durulması gereken tümce “Çünkü senin haricinde bir şey yoktur” tümcesidir.
Demek isteniyor ki kendi haricinde birine güvenirsen amacına ulaşamazsın. Dualarına karşılık verecek, seni amacına ulaştıracak bir varlık yoktur. Hepsi senin kendindedir. Kendinden başkasına güvenme… Ne varsa kendindedir...
Bu durumda insan aklına şöyle bir soru gelebilir. Bizim haricimizde bir şey yoksa bu, Peygamber gönderen, kitap indiren Allah ne oluyor?..
Atalarının dini üzerine giden, araştırıp tahkik etmeyen insana böyle bir söz rencide edici olarak gelebilir. Ama akıl yürüten, araştıran, inceleyen bir insan günümüzde geçiyor bilgisayarın başına, arama motoruna “TASAVVUF” yazınca  bütün İslam düşünürlerinin Batıni görüşleri ekrana geliyor ve araştırmacı da bütün gerçekleri görüyor.
Kendi haricimizde bir varlık yoksa bu öldükten sonra Cennet Cehennem kavramları, şehitlik mertebesi, gazilik gibi kavramların çekiliciliği kalmıyor. Böyle olunca da gerektiğinde savaşmak, ölmek ve öldürmek gibi kavramlar önemini yitiriyor.
Bu kavramların çekiciliğini koruyabilmesi için dinin yaşaması devlet için zorunlu duruma geliyor. Çünkü bu kavramlar çekiciliğini yitirince devlet kitleleri nasıl cephelere sürsün. Kitleler ne için ölsün… Şehit olup Cennet’te yer kapmak daha çekici değil mi?
Bu nedenle diyorum ki dinin yaratıcısı ve koruyucusu devletlerdir… Siz bakmayın bizimkilerin Atatürk Cumhuriyeti ve laik devlet ilkeleri demelerine…
Çin Setti’nden Adriyatik denizine değin ülkelerde gözü olan bir devlet kolay kolay laik ve demokrat olamaz…
Eren Bilge, 29.10.2010
X15
SABRIN SONU SELÂMETTİR
 
Eğer bir kişi sıkıntılı anda gülebiliyorsa, geleceğin tatlı günlerini de hissedebiliyor, yani onun gözleri gelecekteki tatlı günleri görebiliyor demektir.
Sabır, geleceği iyi bilmek, sabırsız­lık ise geleceği iyi bilmemekten ileri gelir.
Geleceğini bilen kişi safların önüne geçer.
Katır bir deveye sormuş, "Neden çoğu kez hep ben kervanın önünde giderim de sen hep arkadan gelirsin?"
Deve der ki, "Ben yokuşa vardığımda onun ardından ne­yin geleceğini bilirim çünkü benim başım yüksek, cesaretim yü­ce ve gözüm aydındır. Bir bakışta tepenin ardını, diğer bir ba­kışla ayağımın altını görebilirim".
Burada deveden kastım sağlam bakışlı şeyhtir. Böyle bir kişi ile ne kadar çok oturursan o kadar ahlakından bir şeyler kaparsın. Hangi yöne yönelse sende olgunluk peyda olur. Sebzeye baksan sende tazelik ve canlılık belirir. Çünkü beraber olduğun kişi seni kendi dünyasına çeker. Bundandır ki Kuran'ı okumak gönlüne temizlik aktarır; zira Kuran peygamberler ve onların hallerinden bahseder. Onların halleri senin gönlüne yerleşir (Mak.M.109; Kon. 74-75).    :
(Şems-i Tebrîzi'nin Öğretileri. Prof. Dr. Erkan Türkmen. NKM Yayınları. 3. Baskı.  Ağustos 2009. s. 93–94)
+
Pirimiz Şems-i Tebriz-i böyle söylüyor. Sabrın önemini belirtiyor.
Sabrın önemi huzursuz bir ortamda belli olur. Diyelim haksız bir uygulama ile karşı karşıyasınız.. Bu huzursuz ortam uykularınızı haram etmektedir. Burada insanın yapması gereken bu huzursuz ortama kendisinin neden olup olmadığını araştırmasıdır.
Bu huzursuzluğun ortaya çıkmasında kendisinin rolü olmamışsa telaşa kapılmadan sonuna kadar hakkını aramalıdır. Hakkını aramamak, olayı iyiye yormak insanın sorumluluktan kaçması anlamına gelir. Hakkını sonuna kadar aramalı, gerçeğin ortaya çıkması için elinden geleni yapmalıdır.
Bu çabası sonuncunda da huzursuzluk sürüp gidiyorsa artık yapacağı tek şey sabır kavramına sarılmaktır. Öfkelenmeden, telaşlanmadan olayın sonunu beklemekten başka yapacağı bir iş yoktur. Yani sabır…
Pirimiz Şems-i Tebriz-i ikinci olarak deve örneğini gösteriyor. Burada deveden kasıt ileriyi gören öğretmendir. Aydınlık, arif kişidir. İşte insan gerçeğe ulaşabilmesi için muhakkak bir öğretmenin ahlaki, edebi eğitiminden geçmelidir.
Ancak bu öğretmen, eğitici; Şems-i Tebriz-iye göre, sağlam bakışlı olmalıdır.
Nedir sağlam bakışlı olmak. Bir kere akılcı olması gerekir. Aklın önemini diğer bütün kavramlardan önceye almalıdır. Sonra görüşleri bilime ve gerçeğe dayanmalıdır.  Zahirî görüşlerin ve anlamların gerçek anlamını (batını anlamını) bilmeli ve gerçekleri görmelidir.
Böyle bir eğitici ve öğretici ile inip kalkan onun güzel ahlakını, edebini, erdemini özümsemeye başlar. Şems-i Tebriz-i’nin dediği gibi onun ahlakı ile Edebi ile, erdemi ile özdeşleşir...
Akılcı, bilimsel, gerçekçi bir öğretmenin ahlakî, edebi ve erdemli eğitiminden geçmeyen kişiler yeniden doğuşa eremez. Kötü düşünce ve duygularını tasviye edemez.
Bir eğiticisi ve öğreticisi olmayan kişiler bu dünyaya ham gelirler ve ham giderler…
Bütün dinlerin eğitim felsefesinin özü özeti budur…
Av. Eren Bilge Balta, 9.7.2010
X
GERÇEĞİ SÖYLEMEK
 
“Ben doğruyu söylemiyorum. Söyleyecek olursam, beni bu yerden atarlar.
Eğer tüm gerçeği söylersem, beni şehirden de atarlar.
Büyükler, küçükler ve hatta Mevlâna bile beni atar.
Bu neden böyle? Sorsanıza. Çünkü Mevlâna herkesin beni terk et­tiğini görünce, onları kıramaz ve (geçici olarak) onlara katılır
Ama benim nereye gittiğimi öğrendikten sonra beni tekrar bulur.”
 (Şems-i Tebrîzi'nin Öğretileri. Prof. Dr. Erkan Türkmen. NKM Yayınları. 3. Baskı. Ağustos 2009. s. 89)
+
Görülüyor ki insanlar tarih boyunca gerçeğe yabancı. Bu nedenle toplumumuzda gerçeği söyleyenler için, 9 köyden kovulmuş denir.
Her toplumun gerçeği başka başkadır. Örnek verirsek Medresede öğretilenle Tekke’de öğretilen başkadır. Medresede öğretileni Tekke’de söylersen sana cahil derler; bunun yanında Tekke’de öğretilenleri Medrese’de söylersen “katline cevaz” verirler.
Bütün bunlara karşın cesur insanlar ölümlerine pahasına da olsa gerçeği söylemekten vazgeçmemişlerdir. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Eğer insanlık uygarlıkta biraz ilerlemişse bu ölümleri pahasına gerçeği söyleme cesaretini gösterenler yüzündendir.
Benim gerçeğim bile topluma ağır gelmektedir. Aklımdan geçenleri, bildiklerimi söylemeye kalkışırsam göreceğim tepkilerin ölçüsü olamaz.
Kendimi Mevlana ile, Şems ile kıyaslayacak kadar vecde gelmiş değilim. Onlar nerde ben nerde… Onların yanında ben gerçekten cahil biriyim. Ben haddimi de, kendi cehaletimi de bilirim. Cehaletimi bildiğim içindir ki 80 yaşında, bu hasta halimde, bir şeyler öğrenebilmek için yırtınıp duruyorum.
Bir insanın; cahil de olsa düşüncelerini açıklama hakkı vardır. Söylemezse cehaleti nasıl anlaşılacaktır. Söylemeli ki cehaleti ortaya çıksın.
Ne var ki bizim toplumda cahile cahil olduğu bile söylenmemektedir. Bu nedenle de cahiller kendisinin bir şey bildiğini sanmaktadır.
Gazetelerde, televizyonlarda bu cahillerin zırvalarını dinlemek benim gibi bir cahile bile ağır geliyor artık…
Av. Eren Bilge Balta, 29.7.2010
G. 30.7.2010
 
 
MEDET YA ALİ
 


Zaman degerlidir












sitene ekle

   
 
Bugün 64533 ziyaretçi (97408 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol