İsmail, taraftarlarıyla birlikte 1500 yılının hemen ilk baharında Erzincan’a yöneldi. Bu süreler içinde büyük hazırlıklar yapılmıştı. Bütün boylardan Türkmenler akın akın Erzincan’a akıyordu. Sıvas,Tokat ve Amasya’dan Ustaculu, Şamlu, Rumlu Türkmenleri, Antalya’dan Tekeli Türkmenleri, Maraş’dan Zulkadir Türkmenleri, Tarsus ve Adana’dan Varsak Türkmenleri Erzincan’a doğru gidiyordu.
Erzincan’da toplanan Türkmenler çocuk yaşlardaki İsmail’in önderliğinde Safavi Kızılbaş Devleti’nin temelini atıyordu. Bu Erzincan kurultayı Osmanlı’nın doğu ve Güney Doğusunda yeni bir devletin varlığını adım adım hissetmeye başlamıştı.
1501 Ağustos ayından büyük bir kalabalıkla ayrılan İsmail ordusu, hedefini Şirvan’a dönmüş ve burada yapılan savaşta Şirvan ordusunu darma dağan etmişti. Şirvan Şahı Firüz öldürülerek, devletin kadrosu, valiler, vezirler, komutanlar hemen belirleniyordu. Bu hız ve heyecenla Akkoyunlu Mirza’da yenilmiş ve Akkoyunlu devleti kısa sürede tarihe karışıyordu.
Bu sıralar İsmail 14-15 yaşlarında fidan gibi bir gençti. Gösterişli, kültürlü, yetenekli, gözünü budaktan esirgemeyen verdiği kararlarda tecrübeli bir hükümdar gibi hareket ediyor ve çevresine güven veriyordu. Bu güvenle aşırı İsmail sevgisi birleşince ölümüne bağımlı bir kitle ve savaşacak ordu ortaya çıkıyordu.
İsmail artık devletini kurmuş, Akkoyunlu ve Karakoyunlu devlet toprakları İsmail’in olmuştu.İsmail devletin adını dip nededesi Safayidün’ün adından dolayı Safavi devleti koymuştu. Herkes bu gözü pek, genç yetenekli hükümdar karşısında tir tir titriyordı. Ancak İsmail Osmanlı devleti ilişkileri çok iyi gitmekteydi. Osmanlı padişahı Bayazıt İsmail’e oğlum, o da Bayazıt’a baba diye hitap etiğini kaynaklar yazmaktadır.
Şah İsmail Hatayı devletini kurduktan sonra sarayda kendi çevresini oluşturmuş, ne kadar sanatçı, bilim adamı, ozan varsa artık Safavi sarayının içinde toplanmaktadır. Sık sık şiir okuma, atışma günleri düzenlenir. Saz söz sarayın en vaz geçilmez durumlarıdır.
Şah İsmail Hatayı, Hatayı adını şiirlerinde mahlas olarak kullanmaktadır. Zaten hükümdar Şah İsmail Şair Dede Hatayı ile yan yana konulması mümkün olmayan bir durum gibi görülmektedir. Şiirlerindeki, incelik, güçlü felsefe, sevecenlik, sanki hükümdar Şah İsmail’le çelişir niteliktedir. Bu kadar güçlü ozanlığın yanında çok yetenekli, güçlü büyük bir savaşçı Şah İsmail olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gün ki koşullarda iki ayrı kişiliği yan yana koyan bir kimse ikisinin farklı bir kişi olduğu kanaatine vara bilir. Elde kesin tarihi ve bilinen kaynaklar olmasa böyle düşünmek en mantıklısı denebilir. Sanki iyi ile kötünün yan yana konması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Bir tarafta güçlü, ezici, acımasız bir Şah, diğer taraftan köşesine çekilmiş tanrısal varlıklardan ve insanın tanrı bütünlüğünde oluşması için köşesinde şiirlerden başka bir şey düşünmeyen bir halk ozanı Hatayı vardır.
Doğuda böyle genç, disiplinli, dirayetli üstelik şiirleri Osmanlı ordusu içerisinde ezbere okunan bir hükümdar varken Osmanlı devleti ne durumdaydı?
Bir yanda çok yaşlanmış ikdidar erkini kullanamayan bir padişah 2. Bayazıt, bir taraftan iktidar mücadelesi veren güçlü şehzadeler var.Birincisi Şehzade Ahmet, iktidara en yakın ve Bayazıt’ın tuttuğu ve bu amaçla çok iyi bir eğitim almış ve Amasya valisi, ikinci Şehzade Korkut, Antalya valisi, üçüncüsü ve en küçük kardeş Şehzade Selim Trabzon valisi. Her üç kardeşin iktidar mücadelesi yılların birikim ve hazırlığıyla sürmektedir. Şansı çok yüksek olan Ahmet’i Anadolu Türkmen Alevileri tutmakta, Korkut’u kendi yakın çevresi tutarken, gözünü budaktan esirgemeyen, atak bir şehzade olan Selim’i ise Anadolu eşrafı, toprak ağaları, Sünni dini guruplar desteklemektedir.
Selim’in arkasındaki güçlü destek paradır.Daha Trabzon valisi iken bir padişah gibi çalışıp, bir padişah gibi karar alma uygulama becerisin rahatlıkla göstermektedir. O dönem padışah olacakmış gibi Anadolu’da Alevi ileri gelenleri, Şah İsmail yanlısı görüntüsünü hissettiklerinin defterlerini,sicillerini tutmaktadır ki padişah olunca o defterler dürülsün.
Padişah’ın oğlu Ahmet’i İstanbul’a davet etmesi Selimi erken hareket etmeye sevk etmiştir.Ahmet’in her hareketinde babasını sıkıştırmaktan geri durmamaktadır. Sonuçta kurnazlığı ve zekası sayesinde babasını alt etmesi ve kardeşlerinin işini bitirmiştir.Hemen iktidar koltuğuna oturunca bütün yapacaklarını sekiz yıllık bir yaşamına sığdırmış. İlk olarak kimi kaynakların doksan bin, kimi kaynakların da kırk bin diye yazdıkları Alevi katliamını gerçekleştirmiş, Şah İsmail’in üzerine giderek o güçlü ve inançlı orduyu perişan ederek Çaldıran’da savaşı kazanmıştır.Ardından Mısır üzerine sefer yaparak Fatımileri yenip halifeliği Osmanlı’ya kazandırmıştır.
İşte bu tarihten sonra Alevi inancı taşıyanlar için Anadolu’da yaşamak zorlaşmıştır.
Şah İsmail Hatayı için Çaldıran gerçekten de büyük bir yıkım olmuş, her şeyini kaybetmiştir.Karısını bile.Bu moral çöküntüsüyle inzivaya çekilen genç ve güçlü hükümdar sanırım yaşamının geriye kalan bölümünde Hatayı olmayı başarmış denebilir. Yoksa onca şiiri genç ve savaş dönemine sığdırmış olamazdı. Zaten buna zaman da yoktu.
“Şah İsmail’in yaşamını salt savaşlar öyküsü olarak ele almak kanımızca çok yanlıştır. Kısa sayılacak ömründe (37) yıllık yaptığı işleri ele almak bu büyük adamın gerçek dehasını hiçbir kuşkuya yer vermeden ortaya çıkartır. Diyebiliriz ki Oğuz- Türk kültürünün ve birliğinin yaşaması için çırpınan Şah İsmail, bu alanın Hacı Bektaş’dan sonraki ikinci odağıdır. Soruna yalnız Sünni ve Osmanlı gözüyle bakan tarihçiler onu “mülhit,zındık,müflüs,lain” diye nitelerler”
Kimileri ne söylerse söylesin, kimileri de yanlı ve yanlış nitelesin, o insanlardan Türk kültür ve düşüncesine çok büyük hizmetler vermiştir. Onun hükümdarlığıyla birlikte Tebriz sarayında Türkçe şiir okuyanların sayısı günden güne çoğalmış ve adeta saray bir ozanlar evi durumundadır.Şah İsmail’in Yavuz’a yazdığı Türkçe mektuplar, Yavuz’un da Şah İsmail’e yazdığı Farsça mektuplar zaten bu kültürün kimlerin yozlaştırdığını,kimlerin koruduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.
Başka söze ne gerek var.
Şiirler zaten söyleyeceğini söylüyor
Nejat Birdoğan, Şah İsmail Hatai, Can yayınları 1991 s.9
Abdul Baki Gölpınarlı, şiilik s.172
Nejat Birdoğan, age.s.9
Nejat Birdoğan, age.s.18
Muhammed Ali'nin Aldım Elini
Hak Deyip Tuttuğum Elden Ayrılmam
On İki İmamın Tuttum Yolunu
Hak Deyip Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Mürşidin Nefesi Hak Nefesidir
Mürşid Sözün Tutmayanlar Asidir
Mürşidin Rızası Hak Rızasıdır
Hak Deyip Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Mürşidin Gittiği Veli Yoludur
Gitme Dediğine Gitmemelidir
Zahir Batın Muhammed Ve Ali'dir
Hak Deyip Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Hak Erenler Bir Araya Derilse
Cümle Aşıklara Nasip Verilse
Aşikare Hak Gözüyle Görülse
Hak Deyip Tuttuğum Yoldan Ayrılmam
Şah Hatayi'm Hak Bil Tuttuğum Eli
Zahirde Batında Hak Gördü Seni
Gerçek Erenlerden Aldım Haberi
Hak Deyip Tuttuğum Yoldan Ayrılmam